psikanaliz ve devrim
- mervenuraltun
- 24 Ağu
- 2 dakikada okunur
“psikanaliz ve devrim”, psikanalizin toplumsal hareketlere rehberlik edebileceğine dair bir araç olduğunun altını çizen bir manifesto.
bu manifestoda yazarlar psikanalizin bilinçdışı, yineleme, dürtü ve aktarım kavramlarından yola çıkarak devrimsel süreçleri dünyayı değiştirme yönünde yeniden yapılandırmaya çalışıyorlar.
kolektif bir şekilde içinden geçmekte olduğumuz siyasi atmosferde bir sosyal bilimci olarak meseleyi ilham verici bulduğumu söyleyebilirim.
psikanaliz, bireyle çalışırken esas olarak semptomun ardındaki bilinçdışı süreçleri keşfetmeye çalışır ve danışanın yaşamındaki zorlantılı yineleyici döngüleri aktarımların izini sürerek anlamlandırmasına yardımcı olur.
bu süreçte id, ego ve süperego arasındaki çatışmalar gün yüzüne çıkar ve uzun vadeli bir kazı çalışmasının nihayetinde içgörü kazanan danışanın aktarımın dışına çıkmasıyla ego kapasitesi genişler ve semptomlara (yani savunma mekanizmalarına) ihtiyacı kalmaz.
terapi odasında apaçık gözlemlediğimiz ve her birimizin kişisel tarihinde var olan yineleyici tekrarlama meselesi devrim tarihi üzerinden de ele alabileceğimiz ve birey/toplum diyalektiğinde gözlemlenmeye değer bir yer olabilir.
yineleme; bilince gelmeyenin bilinçdışı bir biçimde hatırlanması ve bilince gelene kadar yeniden ve yeniden sahnelenmesi hadisesidir.
devrim tarihindeki yinelemeler ve yenilgileri okuduğumuzda otoriter/baskıcı rejimlerin katı bir süperego işlevi gördüğünü, adaletin yerini bulmadığı toplumlarda halkın gerçeklik algısının zedelendiğini -yani ego gücünün elinden alındığını- öte yandan kimi zaman zalim süperegonun karşısında hakkını ararken dürtülerine yenik düşerek saldırganlaşan ve halkı kaosa sürükleyen eylemleri, grevleri, sloganları; yani semptomları görüyoruz.
geçtiğimiz günlerde yanıbaşımızda, suriye’de hepimizin şahit olduğu yıllarca süren bir çatışmanın neticesinde bir devrim yaşandı. psikanalitik perspektiften orta doğu halklarının yazgısına baktığımda geçmişten bugüne tekerrür eden bir şey var ki bu zengin topraklar her daim eli kanlı bir süperegonun sömürüsüne maruz kalmış. bu tekrardan çıkmak ve bu aktarımı aşmak ancak birey/toplum, iç dünya/dış dünya diyalektiğinde kolektif bir içgörü kazanmakla mümkün olacak.
evet insanlık tarihi yinelemeye mahkûmdur ancak aynı zamanda bir fark yaratmaya da güdümlüdür. öte yandan geçmişi tamamıyla geride kalan bir şey olarak deneyimlemeyiz; ilerleyebilmek için aralıksız bir biçimde onun içinden geçmeye devam etmemiz gerekir. tıpkı psikanalitik tedavinin her ne kadar sona erebilir bir şey olsa da tedavinin bitiminden sonra kendi kendine devam eden sonsuz bir süreç olması gibi devrimci bir süreç de yaşanan siyasi bir zaferle bitmeyecek ve süreçte kaybedilenlerin yasını tutarak işlemlenmeye devam edecektir.
bu vesileyle suriye’de siyasi düzeyde olup bitenler bir tarafa bu sürecin içinden geçenlerin her birinin kendi öznel hikâyeleriyle birer insan olduklarını hatırlayalım.
içten dışa, dıştan içe değişimlerle fark yaratan tekrarlara erişmek temennisiyle..
Yorumlar